Gitarın Son Efsanesi: Joe Bonamassa

-
Aa
+
a
a
a

 

On stüdyo albümü, onca konser kaydı ve ortak çalışma bir yana; neredeyse her gün başka bir canlı performans, sahne tozu… Black Country Communion çetesiyle kaydedilen iki başucu albüm de cabası. 35 yaşındaki Joe Bonamassa’nın üretkenliğine bakar mısınız? Söz konusu üretkenlik hem nitelikli hem de özgün olunca Bonamassa isminin gün geçtikçe parlamaması mümkün değil. Geçtiğimiz Mayıs ayını yeni albümü “Driving Towards The Daylight” ile şereflendiren Joe Bonamassa şimdiden baş tacı gitaristler arasında.

Rock’n Roll hipnozuna kapıldığımız ve her gün üstün bir iştahla yeni bir şeyler öğrenmeye çabaladığımız zamanları ortalamaya vuralım; genelde ilk gençliğimize denk düşer. O dönemlerde hafızalarımıza kodlanan bazı isimler hiç değişmez: Jimi Hendrix, Eric Clapton, Stevie Ray Vaughan, Gary Moore ve saire… Yıllarca hipnoz refleksiyle toz konduramayacağımız bu adamların bir ortak paydası rock seyrinde her müzikal akımı kıyısından köşesinden bir şekilde etkileyen Blues ise, diğeri gitarcılıklarından ziyade üretimlerinde ve özgünlüklerinde gizlidir. İşte, Joe Bonamassa da “O Adam” olma yolunda istikrarlı adımlar atıyor.

1997 yılında, henüz Joe Bonamassa’dan haberimiz yokken 16 yaşındaki Johnny Lang “Lie To Me” albümüyle o büyük çıkışını yaptığında heyecanlanmıştık. Blues-Rock sahnesi için yeni bir yıldız gerekiyordu ve Lang o sıfata en büyük adaydı. Ne hayal kırıklığıdır ki ihtiyar sesli genç Johnny’nin kariyeri ufaktan aksadı. 2000 yılında ilk solo albümünü yayınlayan Bonamassa ise adını ve müziğini Lang’in aksine yavaş yavaş duyurdu. Leslie West ve Gregg Allman gibi ustaların da ucundan tuttuğu “A New Yesterday” albümü, adını aldığı Jethro Tull şarkısının yanı sıra birkaç cover daha içerse de, henüz 23 yaşındaki Bonamassa’ya ait şarkıları yer üstüne taşıdı. İki yıl sonra yayınladığı ve daha çok kendi bestelerine ağırlık verdiği “So, It’s Like That” albümü ile Joe Bonamassa ismi Blues camiasında dikkat çekti. Devamı ise çorap söküğü… 

Takip eden her yıl diskografisine yeni bir çentik atan Bonamassa, 2007 yılında yayınladığı Sloe Gin albümüyle sıradan bir blues müzisyeni olmadığını, olmayacağını kamuoyuna beyan etti. Giderek tuşesi ve solo karakteri ile kendi gitar kimliğini oluşturan ve vokalini her geçen gün geliştiren sarışın, benzeri onlarca gitarcıdan ayrılmayı başardı (bkz: Kenny Wayne Shepherd). 

Besteleri ve blues standartları bir yana, albümlerinde Led Zeppelin, Tom Waits, Leonard Cohen, Bad Company, Free gibi isimlerin yorumlarına da yer vererek beslendiği akımlara selam etti Joe. Derken Clapton ve Cream hesabı Black Country Communion ile çıkageldi. Üstad Glenn Hughes, Derek Sherinian ve genç Bonzo’nun yanında gitarı ve vokaliyle hazır durdu. İki yıl içinde iki sıkı albüm yayınlayan, son yılların en heyecan verici hard rock formasyonu Black Country Communion, Bonamassa’nın olağan bir Blues gitaristi olmadığının kanıtıdır.

Geçtiğimiz Kasım ayında İstanbul’da bir konser veren bir diğer gitar efsanesi Steve Lukather ile Açık Radyo için bir röportaj yapma fırsatı buldum. Ustaya beğendiği yeni nesil gitarcıyı sorunca hiç tereddütsüz Bonamassa cevabını yapıştırdı. Aynı röportajda, genç müzisyenlere şu nasihati veriyordu Luke: Bir rüyanız varsa, gerçekleştirmek için sonuna kadar uğraşın! Efsane olmak kolay değil haliyle. Johnny Lang aşısı tutmadı ama Bonamassa’nın bu yolda attığı her adım, kararlılığı ve samimiyetiyle müzik tarihine kazınıyor.  

Yıllar sonra, bugün henüz doğmamış yetenekli bir gitarist hakkında bir yazı okursanız, o yazı ister istemez Joe Bonamassa’dan da bahsedecektir.

 

 

Akif Burak Atlar, Açık Radyo'da, her pazar saat 20:00'de yayınlanan Sarhoş Atlar Zamanı (Konu parantezinde rock) programını yapıyor.